Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Şubat 2025 işgücü verilerini açıkladı ve işsizlik oranında dikkat çekici bir gerileme gözlendi. Ülke genelinde işsizlik oranı yüzde 8,2’ye düşerken, işsiz sayısı 95 bin kişi azalarak 2 milyon 886 bine indi. Ancak genç işsizlik oranındaki artış ve istihdam oranındaki düşüş, ekonomik tablonun farklı yönlerini ortaya koydu. İşte bu verilerin detayları ve analizi.
İşsizlik Oranındaki Düşüş ve Cinsiyet Farkı
TÜİK’in verilerine göre, 15 yaş ve üzeri kişilerde işsizlik oranı Şubat’ta bir önceki aya kıyasla 0,2 puan azaldı ve yüzde 8,2 olarak gerçekleşti. İşsiz sayısı 95 bin kişi gerileyerek 2 milyon 886 bin oldu. Bu düşüş, ekonomik toparlanmaya işaret etse de cinsiyet bazındaki farklar dikkat çekiyor. Erkeklerde işsizlik oranı yüzde 6,7 iken, kadınlarda bu oran yüzde 11’e ulaştı. Kadın işsizliğindeki yüksek seviye, işgücüne katılım ve istihdam fırsatlarındaki eşitsizlikleri bir kez daha gündeme getirdi.
İstihdamda Gerileme ve Genç İşsizlikteki Artış
İstihdam edilenlerin sayısı Şubat’ta 149 bin kişi azalarak 32 milyon 314 bine düştü. Buna paralel olarak istihdam oranı da 0,3 puan gerileyerek yüzde 48,8’e indi. Erkeklerde bu oran yüzde 66’yı bulurken, kadınlarda yüzde 31,9’da kaldı. Öte yandan, 15-24 yaş grubundaki genç nüfusta işsizlik oranı 0,1 puan artarak yüzde 15’e yükseldi. Genç erkeklerde bu oran yüzde 10,8, genç kadınlarda ise yüzde 22,7 olarak tahmin edildi. Genç işsizlikteki bu artış, özellikle kadınlar arasında iş bulma zorluğunun devam ettiğini gösteriyor.
Verilerin Ekonomik ve Sosyal Yankıları
TÜİK verileri, işsizlikteki düşüşün sevindirici bir gelişme olduğunu ortaya koysa da, istihdam oranındaki gerileme ve genç işsizlikteki artış endişe yaratıyor. İşgücüne katılım oranı da bir önceki aya göre 0,2 puan azalarak yüzde 53,5’e düştü. Bu durum, iş aramaktan vazgeçenlerin sayısında bir artış olabileceğini düşündürüyor. Atıl işgücü oranı ise yüzde 28,4’e yükselerek, geniş tanımlı işsizliğin hâlâ ciddi bir sorun olduğunu kanıtlıyor. Uzmanlar, bu verilerin ekonomik politikaların gençler ve kadınlar üzerindeki etkisini yeniden değerlendirme gerekliliğine işaret ettiğini belirtiyor.