Bertrand Russell’ın Çalışkanlığa Eleştirisi: Aylaklık ve Özgür Yaşamın Övgüsü

İnsanlığın Gelişiminde Çalışkanlık Algısının Sorgulanışı ve Aylaklığın Özgürlüğü

Çalışkanlığın Kutsanmışlığına Karşı Aylaklığın Aydınlığı: Bertrand Russell’ın Eleştirel Bakışı

Bertrand Russell, 20. yüzyılın önde gelen filozoflarından biri olmakla birlikte, sosyal, siyasi ve ekonomik meselelerdeki düşünceleriyle de ön plana çıkan bir entelektüeldir. Russell, felsefe alanında yaptığı önemli katkıların yanı sıra matematik, mantık, eğitim ve ahlak konularında da derinlemesine çalışmalar yapmıştır. Onun görüşlerinden biri, çalışkanlığın toplum tarafından abartılmış bir erdem olarak görülmesi ve sorgulanması gerektiği düşüncesidir.

1932 yılında yayımlanan “Aylaklığa Övgü” adlı makalesinde, Bertrand Russell, çalışkanlığın köle ahlakının bir parçası olduğunu öne sürer. Ona göre, toplum, çalışkanlığı övmek ve teşvik etmek suretiyle bireyleri kontrol altında tutmaya çalışır. Çalışkanlık kavramı, insanların üzerinde baskı kurmak ve onları disipline etmek için kullanılan etkili bir araçtır. Bu nedenle, insanlar iş hayatında daha verimli olmaları ve sürekli çalışmaları için zorlanırken, boş zamanlarını kendilerine ayırmaları ve aylaklık yapmaları olumsuz bir şekilde yargılanır.

Bertrand Russell'ın Çalışkanlığa Eleştirisi: Aylaklık ve Özgür Yaşamın Övgüsü
Bertrand Russell’ın Çalışkanlığa Eleştirisi: Aylaklık ve Özgür Yaşamın Övgüsü

 

Russell, çağdaş dönemdeki teknolojik gelişmeleri de göz önünde bulundurarak, üretimin o kadar mekanik hale geldiğini düşünür ki, insanların haftada yirmi saatten fazla çalışmanın artık gereksiz olduğunu savunur. Sanayi devrimi ve endüstrileşme ile birlikte üretim süreçleri daha verimli hale gelmiş ve bu durum, daha az emekle daha fazla üretim yapılabilmesini mümkün kılmıştır. Ancak, bu verimlilik artışının toplumun tüm kesimlerine yansıması olmamış ve çalışma saatleri aynı seviyede kalmıştır. Russell’a göre, bu durum, işsizlik oranının yüksek olmasına rağmen çalışan kesimin de aşırı çalıştığının bir göstergesidir.

Çalışkanlık kavramının eleştirisi, Russell’ın özgürlükçü düşüncelerine dayanır. Ona göre, bireylerin kendi ilgi alanlarına ve zevklerine ayırdığı boş zaman, medeni bir yaşamın bir gerekliliğidir. İnsanların sadece iş için çalışmaları ve kendi ilgi alanlarına vakit ayırmamaları, insanlığın gelişimi ve ruhsal zenginliği açısından zararlıdır. Toplumun bireyleri sürekli çalışmaya yönlendirmesi, onların potansiyelini tam olarak kullanmalarına engel olur ve yaratıcılığın ve inovasyonun önünde bir engel oluşturur.

Russell’ın aylaklığı övmesi, insanların boş zamanlarında ne yapacaklarını bilemedikleri düşüncesine dayanır. Ona göre, bunun nedeni, toplumun zorlamaları ve uygarlığın dayattığı rutinlerdir. Eğitim sistemi, bireyleri sadece belirli meslekler için yetiştirirken, onların diğer ilgi alanlarını ihmal eder. Russell, eğitimin daha geniş alanlara yayılması ve insanların kendi ilgi alanlarına yönlendirilmesi gerektiğini savunur. Bu sayede insanlar, nasıl daha yapıcı ve yaratıcı bir şekilde vakit geçireceklerini keşfedebilir ve mutlu bir yaşam sürebilirler.

Ancak, Russell’ın bu görüşü ütopya gibi görünmektedir. Günümüzde hala çalışma kültürüne olan bağımlılık ve iş gücü ihtiyacı, çalışkanlık kavramının sorgulanmasını zorlaştırmaktadır. Teknolojik ilerleme, bazı gereksiz ve umutsuz iş alanlarını ortadan kaldırmış olabilir, ancak hala bazı insanlar fazladan mesai yapmak veya düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalmaktadır. Russell’ın önerdiği haftada yirmi saatlik çalışma düzeni ve adil zaman dilimi dağılımı, günümüzde tam olarak gerçekleşebilmiş değil.

Sonuç olarak, Bertrand Russell’ın çalışkanlığın abartılmış bir erdem olduğu düşüncesi, günümüzde hala tartışılan ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Russell’ın aylaklığı övmesi, insanları kendi ilgi alanlarına ve yaratıcılıklarına yönlendirmeye teşvik eden önemli bir perspektif sunmaktadır. Ancak, günümüzdeki iş gücü ihtiyacı, ekonomik gerçekler ve toplumsal yapı, bu düşüncenin pratikte uygulanmasını zorlaştırmaktadır.

Exit mobile version