Spinoza’nın felsefi sistemi, radikal bir determinizm anlayışı üzerine kuruludur. Ona göre doğada hiçbir şey gelişigüzel gerçekleşmez. Her varlık ve her olay, zorunlu bir nedenin sonucudur. Bu yaklaşım, özgürlük kavramını da yeniden tanımlar. Spinoza’ya göre özgürlük, “kendi doğası gereği var olan ve yalnızca kendi doğasıyla belirlenen” bir varlıkta mümkündür.
Bu bağlamda insan özgürlüğü, dışsal etkenlerden bağımsız hareket etmek değil, kendi doğasının ve doğanın yasalarının bilincine vararak yaşamak anlamına gelir. Spinoza’nın etik anlayışı, bu bilince ulaşmayı hedefler. Akıl, tutkuların yerini aldığında, insan kendi kendisinin nedeni olan bir varlık hâline gelir; yani gerçek anlamda özgür olur.
Spinoza’nın etik sistemi, Stoacı geleneğin rasyonel duygular öğretisiyle benzeşse de, onun Tanrı-doğa birliği düşüncesi bu sistemi metafizik düzlemde çok daha kapsayıcı ve evrensel bir çerçeveye oturtur.
Spinoza ve Descartes: Akılcılığın iki farklı yüzü
Spinoza, birçok yönden René Descartes’tan etkilenmiştir; ancak düşünce sistemleri arasında önemli ayrımlar bulunur. İşte bazı temel farklar:
1. Tanrı Anlayışı
-
Descartes: Tanrı, dünyadan ayrı, aşkın bir yaratıcıdır.
-
Spinoza: Tanrı, doğanın ta kendisidir. Aşkın değil, içkindir.
2. Zihin-Beden İlişkisi
-
Descartes: Zihin ve beden iki ayrı tözdür (dualizm).
-
Spinoza: Zihin ve beden aynı tözün farklı kipleridir (monizm). Ruh ve beden aynı gerçekliğin iki yönüdür.
3. Özgürlük Görüşü
-
Descartes: İnsan iradesi özgürdür; Tanrı’nın yarattığı bu özgürlükle doğruyu seçebiliriz.
-
Spinoza: İrade özgürlüğü bir yanılsamadır. Gerçek özgürlük, zorunluluğun farkına varmaktan geçer.
4. Felsefi Yöntem
-
Descartes: Düşünsel kuşkudan yola çıkarak kesin bilgiler elde etmeye çalışır.
-
Spinoza: Matematiksel kesinliği felsefeye taşımak ister. Geometrik yöntemle yazdığı Ethica bu çabanın ürünüdür.
Descartes’tan Spinoza’ya, aklın evrimi
Descartes, modern felsefenin kapılarını açarken, Spinoza o kapıdan girip bambaşka bir sistem kurmuştur. Biri özgürlüğü Tanrı’nın lütfuyla tanımlarken, diğeri zorunluluğun bilgisiyle. Bu nedenle Spinoza, sadece Descartes’ın bir takipçisi değil; akılcılığın yönünü değiştiren, metafiziği doğa ile birleştiren devrimci bir filozoftur.
Spinoza’nın düşüncesini anlamanın anahtarlarından biri de şu ifadedir: “İspatlar, zihnin gözlemidir.” Bu söz, onun felsefesinin temelinde yatan rasyonelci yaklaşıma işaret eder. Spinoza’ya göre bilgi, duyular yoluyla değil, aklın kendi iç işleyişini gözlemlemesiyle elde edilir. Bu süreç, dış dünyayı gözlemlemekten ziyade, zihnin zorunlulukları kavraması, nedenleri ve sonuçları sezgisel ve mantıksal olarak birleştirmesiyle gerçekleşir.
Bu anlamda ispat, gözle görülen değil; aklın sezdiği, zorunlu olarak doğru olan bilgidir. Tıpkı bir matematiksel teoremin sonucuna ulaşır gibi, felsefi gerçeklere de aklın iç gözlemiyle ulaşılır. Spinoza, bu yöntemi kullanarak Tanrı, doğa, etik ve özgürlük gibi kavramları adım adım ispatlamaya çalışmıştır.
Kısacası, Spinoza için düşünmek; sadece fikir üretmek değil, zihnin içinde hakikatin yapısını gözlemlemek anlamına gelir. Bu yönüyle onun felsefesi, hem aklın gücüne duyduğu güvenin hem de sistematik düşüncenin ne denli derinleştirilebileceğinin etkileyici bir örneğidir.