İtalyan Marksist düşünür Antonio Gramsci, 20. yüzyılın en önemli siyaset felsefecilerinden biri olarak kabul edilir. Gramsci, 1891 yılında Sardunya’da doğmuş, 1926 yılında faşist Mussolini rejimi tarafından tutuklanmış ve 1937 yılında hapiste ölmüştür. Hapishanede yazdığı mektuplar ve defterlerde, Marksizmin klasik teorilerini eleştirmiş ve geliştirmiştir.
Gramsci Neyi Savunur?
Gramsci, kapitalist sistemin sadece ekonomik ve siyasi güçle değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik güçle de ayakta kaldığını savunur. Kapitalist sınıf, toplumun çoğunluğunu kendi çıkarlarına uygun şekilde düşünmeye ve davranmaya ikna ederek kültürel hegemonya kurar. Bu hegemonya, toplumun ortak aklı haline gelir ve alternatif düşünce ve eylemleri bastırır.
Gramsci Kültürel Hegemonya Kavramıyla Ne Demek İstemiştir?
Gramsci, kültürel hegemonyayı, bir sınıfın veya grubun kendi ideolojisini diğerlerine dayatarak toplumsal rızayı sağlaması olarak tanımlar. Kültürel hegemonya, eğitim, medya, din, sanat, spor gibi kurumlar aracılığıyla üretilir ve yayılır. Kültürel hegemonya, toplumun doğal ve kaçınılmaz olduğunu düşündüğü şeyleri aslında tarihsel ve değiştirilebilir olduğunu gösterir.
Hegemonik Sistem Ne Demek?
Gramsci, hegemonik sistem olarak adlandırdığı kapitalist sistemin iki temel unsuru olduğunu belirtir: devlet ve sivil toplum. Devlet, zor kullanarak veya tehdit ederek toplumu kontrol eder. Sivil toplum ise rıza üretmek için kültürel ve ideolojik kurumları kullanır.
Gramsci’nin Önemi
Gramsci, kültürel hegemonya teorisiyle, kapitalist sistemin nasıl işlediğini ve nasıl eleştirilebileceğini göstermiştir. Gramsci, Marksizmin sadece ekonomik analize değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik analize de ihtiyacı olduğunu savunmuştur. Gramsci, toplumsal değişimin ancak hegemonyayı kırmak ve karşı-hegemonya kurmakla mümkün olabileceğini öne sürmüştür.
Haber kaynağı: sonhavadis.com