OKTAN VE YAYDAN, KODLARA VE ÇİPLERE TAŞINAN "DEVLET AKLI"
Tarih, sadece tozlu raflardaki kitaplarda yazmaz; bir milletin reflekslerinde, karar alma mekanizmalarında ve "kurucu iradesinde" yaşar. Oğuz Kağan’dan bugüne süzülen Türk Devlet Aklı, binlerce yıldır şekil değiştirse de özünde aynı yazılımı taşır. Dün bozkırda ok atan, Viyana kapılarına dayanan o irade; bugün fiber optik kabloların içinden geçen ışık hızındaki veriye hükmetme derdinde.
Çünkü savaş sahası değişti. Artık fetihler sadece toprakta değil; server odalarında, algoritmaların soğuk dehlizlerinde ve en önemlisi insan zihninin kıvrımlarında gerçekleşiyor. Bugün "Türkiye 2.0" vizyonu, devletin işletim sistemini güncelleyerek sadece fiziki sınırları değil, "bilişsel sınırları" ve "cüzdanımızdaki egemenliği" de koruma mücadelesidir.
SİBER VATAN VE "BULUT"TAKİ EGEMENLİK
Bizler yıllarca "vatan" denilince sadece toprağı anladık. Mavi Vatan dedik, denizlere indik; Gök Vatan dedik, semayı tuttuk. Şimdi sırada sınır taşı dikilemeyen ama egemenliğin en sert yaşandığı yer var: Siber Vatan.
Bir devletin bağımsızlığı artık kendi verisini kendi toprağında işleyebilme kabiliyetiyle ölçülüyor. Verinizi başkasının "bulutunda" (Cloud) saklıyorsanız, yağmur yağdığında ıslanan siz olursunuz, şemsiyeyi tutan onlar olur. Mete Han’ın ordusundaki onluk sistem nasıl bir disiplin algoritmasıysa; bugünün milli yapay zeka hamleleri de devletin dijital dünyadaki "Tuğra"sıdır. Kendi kodunu yazamayan, başkasının yazdığı senaryoda ancak figüran olur.
ALGORİTMA İMPARATORLUKLARI VE SOSYOLOJİK KUŞATMA
Ancak mesele sadece teknik bir "veri güvenliği" meselesi değildir; mesele sosyolojik bir beka sorunudur. Yapay zeka destekli sosyal medya algoritmaları, toplumun çimentosu olan "biz" duygusunu hedef alıyor. Sosyolojik olarak "atomizasyon" dediğimiz parçalanma süreci, gençlerimizi aynı evin içinde ama bambaşka sanal dünyalarda yaşayan yalnız bireylere dönüştürüyor.
Silikon Vadisi’nde kodlanan bir algoritma, Anadolu’daki bir gencin neye üzüleceğine, neye güleceğine, neyi "değerli" bulacağına karar veriyorsa, burada sessiz bir kültürel işgal var demektir. Devlet aklı bu tehlikeyi görüyor. Çözüm, kapıları kapatıp teknolojiyi reddetmek değil; teknolojiyi "Milli Şuur" süzgecinden geçirerek yeniden inşa etmektir. Gençlerimizin zihnini korumak, en gelişmiş hava savunma sistemini kurmaktan daha elzemdir.
SİYASİ UYARI! NEDEN HEP BİZ? "KÜRESEL TEST SAHASI TÜRKİYE"
Teknolojik ve sosyolojik tespitimiz budur. Ancak madalyonun bir de siyasi yüzü var ki, burada uyanık olmak zorundayız.
Açık konuşalım; son yıllarda ülkemiz üzerinde garip bir istatistik var. Küresel mekanizma, Cenevre’de veya Davos’ta hangi düğmeye bassa, sesi ilk Türkiye’den geliyor.
Hatırlayın o pandemi günlerini... İçeriğinin ne olduğunu tam olarak bilmediğimiz, yan etkileri ancak yıllar sonra konuşulmaya başlanan sıvılarla, yangından mal kaçırır gibi tüm vatandaşlarımızı aşıladık. Sorgusuz sualsiz, küresel sağlık örgütlerinin protokollerini en hararetli uygulayan ülkelerden biri olduk. Şimdi aynı aceleciliği "İklim Anlaşmaları"nda görüyoruz. Tarımımızı, hayvancılığımızı bitirme pahasına dayatılan karbon kotalarına "evet" diyoruz.
Ve şimdi sırada en büyük oyun var: DİJİTAL PARA.
Buradan devlet büyüklerimize, ekonomi yönetimine açıkça sesleniyorum: Neden dünyanın ilk Dijital Para (CBDC) denemelerine koşa koşa gönüllü oluyoruz? Bu acele niye? Küreselcilerin bu "dijital tasma" projesinde yine pilot bölge mi seçildik?
CÜZDANDAKİ KELEPÇE VE DİJİTAL GÖZETLEME KULESİ
Dijital Türk Lirası projesi elbette olmalı, teknolojiye karşı değiliz. Ama "nasıl" olacağı hayati meseledir. Eğer Batı'dan ithal edilen kodlarla, onların kurduğu sisteme entegre bir dijital para çıkarırsanız, bu milleti kendi elinizle küresel dijital diktatörlüğe teslim etmiş olursunuz.
Tehlike şudur: "Programlanabilir Para." Yarın öbür gün, bir vatandaşın cüzdanındaki paraya;
- "Karbon kotan doldu, bu ay benzin alamazsın",
- "Aşını olmadın, toplu taşımaya binemezsin",
- "Bu parayı 15 gün içinde harcamazsan sistemden silinecek" gibi kısıtlamalar getirilirse bunun vebalini kim ödeyecek?
Bizim uyarımız nettir: Çıkarılacak dijital para, vatandaşı 7/24 izleyen, tepesinde bekleyen bir "Dijital Gözetleme Kulesi" değil, onun mülkiyetini ve özgürlüğünü koruyan bir "Egemenlik Kalkanı" olmalıdır. Para "anonim" kalmalı, mülkiyet hakkı anayasal güvence altına alınmalıdır. Aksi halde bu, cüzdanımıza vurulan dijital bir kelepçedir.
ÇÖZÜM: PARA 2.0 DEVRİMİ VE "MİLLİ VARLIK SEPETİ"
Peki ne yapmalıyız? Küreselcilerin karşılıksız kağıt paralarına (Para 1.0) veya manipülasyona açık kripto paralarına mecbur muyuz? Asla. Benim uzun süredir dile getirdiğim ve üzerinde çalıştığım, Türkiye 2.0 vizyonunun finansal ayağı olan PARA 2.0 devrimine geçmeliyiz.
Eski sistem (Para 1.0), karşılığı “hava” olan ve borca dayalı kağıt parçalarıydı. Para 2.0 ise, bu toprakların "gerçek zenginliğine" endekslenmiş Dijital ve Akıllı Paradır.
Türk Lirası’nın değerini Londra’daki tefecilerin iki dudağı arasına bırakamayız. Çözüm reçetesi bellidir: MİLLİ VARLIK SEPETİ.
Nedir bu Sepet?
- Varlık Fonu Şirketlerimiz: THY, ASELSAN, TPAO gibi devlerin hisseleri.
- Stratejik Madenlerimiz: Dünyanın muhtaç olduğu ve rezervi bizde olan Bor, Toryum ve Nadir Toprak Elementleri ve tüm değerli madenlerimiz.
- Üretim Gücümüz: Savunma sanayi ihracatımız ve tarım kapasitemiz.
Devlet çıkıp demeli ki: "Benim Para 2.0 sistemimin karşılığı, kasamdaki Bor madenidir, ürettiğim SİHA'dır." İşte o zaman Dolar ne olursa olsun, senin paran değer kaybetmez. Çünkü senin paran kağıt değil, cevherdir!
TÜRK DÜNYASI VE "TURAN COIN" VİZYONU
Bu sepeti sadece Türkiye ile sınırlamak da vizyonsuzluk olur. Haritayı önümüze koyalım ve "Ata Yurt"tan "Avrupa"ya uzanan o büyük gücü görelim:
- Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan: Petrol ve Doğalgaz okyanusu.
- Kırgızistan: Altın rezervleri ve stratejik su kaynakları.
- Özbekistan: Yeraltı zenginlikleri ve insan kaynağı.
- Macaristan: Türk dünyasının Avrupa’ya açılan sanayi kapısı ve lojistik köprüsü.
Bu ülkelerin varlıklarını da aynı sepete (dijital havuza) dahil ettiğimizde, ortaya trilyonlarca dolarlık devasa bir "TURAN VARLIK SEPETİ" çıkar. Bu sepete endeksli bir "Ortak Dijital Birim", dünyanın en sağlam parası olur. İslam ülkeleri de, sömürülen Küresel Güney de güvenli liman olarak bu paraya koşar.
HÜKÜM VE MÜHÜR BU TOPRAKLARINDIR
Korona sürecinde yaşadığımız belirsizlikleri tekrar yaşamak istemiyoruz. İklim anlaşmaları adı altında sanayimizin baltalanmasına göz yumamayız. Ve şimdi, "modernlik" kılıfı altında paranın dijitalleşmesiyle, insanımızın "dijital köle" yapılmasına asla müsaade etmemeliyiz.
Eskiden fermanlara tuğra çekilirdi; bu, "Egemenlik ve son söz, kayıtsız şartsız bu iradeye aittir" demekti.
Bugünün tuğrası;
- Verisini kendi topraklarında koruyan Siber Duvarlarımız,
- Gençlerin zihnini koruyan Milli Algoritmalarımız,
- Ve arkasında Türk Dünyası'nın gücü olan, vatandaşına özgürlük vadeden Para 2.0 Sistemimizdir.
Gelecek; parayı basanların veya kodları yazanların değil; paranın "değerini" ve verinin "şuurunu" elinde tutanların olacaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: