İnsana benzer; koşulları , sorumlulukları bazen de cesareti, pervasızlığı vardır. Toplumsaldır, bireyseldir bazen de bir iç döküş ya da içten dışa uzanan metafizik bir yolculuk olarak karşımıza çıkabilir.
Benim için ise sinema, sanatların en dürüstüdür. Gerçekliğini gizleyemez, saklayamaz ; ne yarasını örtebilir ne de mutluluğunu. Görsel, işitsel ve kurgusal anlatımı ince bir titizlikle kullanıldığında sizi asla affetmez; içinde ne varsa ortaya döker. Belki de bu yüzden ‘‘yedinci sanat’’ olarak anılması, diğer sanat türlerini içinde barındırmasından kaynaklı değil, onlara hakkını veren en cesur ifade biçimlerini ortaya döken bir zemin hazırlamasındandır. Sinema, bildiğinizi de bilmediğinizi de ortaya koyar aslında.
Sinema bir kültür işidir; kimine göre belirli bir zümreye hitap eden bir ifade alanı, kimine göre ise toplumsal ya da bireysel derdi ve davası olan bir mecra. Biz bu köşede-tıpkı insan gibi, tıpkı sanat gibi-sinemanın birbirinden farklı dünyasına kalemimiz yettiğince değineceğiz.
Bir propaganda aracı olarak doğan sinemanın derdini ve davasını anlatırken, gişeye kadar uzanan ticari yolculuğunu da konuşacağız. Sinemanın bu dönüşümlerini ve dönüşümlerinin gücünü ele alacağız. Kimi zaman bir sinefilin kimi zaman ise bir araştırmacının gözünden bakacak; bu süreçte kendi içimize dönme fırsatı da bulacağız. Çünkü dışa dönük olmanın faydaları kadar, kendi kültürüne yabancı kalmanın, asimile olmanın kaygıları ve kayboluşlarını da görmek gerekir. Bu nedenle her üretimin -sinemanın- kimliğinin anlaşılabilmesi veya üzerinde konuşabilmek için , önce kendi topraklarında değerlendirilmesi gerektiğini gözlemlemekteyim.
Lumiere Kardeşler’in ‘‘Bir Trenin La Ciotat‘ya Varışı’’ ile başlayan sinema tarihinden, Ku Klux Klan ve Griffith ‘in Amerikan filmlerini nasıl etkilediğini, Kuleşov’un film deneylerini, Bisiklet Hırsızları’nın bugünün bağımsız sinemasına katkılarını, Metin Erksan ile Sevmek Zamanı’nın Türk sinemasındaki etkilerini milli sinemayı Şehzadebaşı’nda anmadan evvel Yücel Çakmaklı’ nın Birleşen Yollar’ını unutamayacağımız , Safa Önal’ı anmadan Yeşilçam sinemasını konuşamayacağımız bir köşedeyiz.
Bu köşede yalnızca filmleri değil, sinemacıların dünyasını, gelişimini, festivalleri ve dertleri de konuşacağımız Son Havadis Sinemasına hoş geldiniz!
Yorumlar
Kalan Karakter: