Dünya öyle büyük bir devinim içinde ki hızına yetişmek mümkün değil. Sanki yıllar birer birer değil de onar onar atlıyormuşçasına geçiyor. Doğal olarak notalardan kulaklara, kulaklardan kalbe giden yolda da kurallar, beklentiler ve ilgi biçimleri epey değişime uğruyor.
Eskiden gazinolar vardı mesela… Ülkenin en büyük sanatkârları sahne alırdı o kadrolarda. Herkesin haddi değildi o sahnelerde yer almak. Sanat icra edilirdi gazinolarda; sanat değeri en yüksek eserler Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Perihan Altındağ Sözeri, Safiye Ayla, Gönül Akkor, Behiye Aksoy, Zeki Müren ve Bülent Ersoy gibi efsane isimler tarafından huşu içinde sunulurdu sanatseverlere.
Sanatsever diyorum, çünkü o zamanlar yüksek sanat beklentisi olan insanlar giderlerdi gazinolara. En şık kıyafetleriyle, usul ve adabın, incelik ve nezaketin hâkim olduğu bir atmosferde…

Gel zaman git zaman, bu saygın müzik mekânlarında da kavramlar değişmeye başladı. “Eser”in yerini “şarkı”, “musiki”nin yerini “müzik”, “sanatkâr”ın yerini “solist”, “sanatsever”in yerini ise “seyirci” aldı. Müzeyyen Senarların, Hamiyet Yüceseslerin yerini yavaş yavaş Sevim Tuna, Müşerref Tezcan, Emel Sayın, Muazzez Abacı, Hüner Coşkuner gibi yeni isimler almaya başladı.
Sonra sahne kültürü daha da değişti. Ön masa kavramı, kulise gelen hediyeler, şöhretin ölçüsü haline gelen jestler… İyi ses ile kötü ses, değerli eser ile piyasa işi şarkı birbirine karıştı. Entrikalar, mikrofon oyunları, kulis dedikoduları olağan hale geldi. “Solist” kelimesi de yerini “şarkıcı”ya, “seyirci” kelimesi “müşteri”ye, “müzik” kelimesi ise “eğlence”ye bıraktı.
Artık gazinolar, “Hadi bu hafta sonu hep beraber bir gazinoya gidip eğlenelim, dökelim kurtlarımızı” denilen yerler olmuştu. Sevim Tuna ve Nigar Uluerer’in yerini Seren Serengil, Pınar Eliçe, Hülya Avşar, Sibel Can, Seda Sayan gibi isimler aldı. Sahne gösterileri musikiden müziğe, müzikten eğlenceye dönüşürken, sanatseverler seyirciye, seyirciler müşteriye, sanatkârlar soliste, solistler şarkıcıya evrildi.
Ve elbette bu kadar değişim, bu kadar basite indirgenme ağır geldi. O muhteşem musiki artık muhteşem sanatkârların eşsiz sesleriyle çınlamayacak; o sihirli yıllar sadece anılarımızda yaşayacak.
Ama bir istisna var: Bülent Ersoy. Sanatını hâlâ icra eden, muhteşem eserlere sesiyle can veren, sabrı ve bilgisiyle hak ettiği üstün başarıyı elde etmiş bir yorum yeteneği… Türk sanat müziğine adını en büyük harflerle zirvelere yazdırmış bir değer. Onun sesi, geçmişin ihtişamını bugüne taşıyan bir köprü.
Bugün gazino kültürü belki yok, ama Bülent Ersoy hâlâ var. Ve bu varlık, Türk sanat müziğinin hâlâ nefes aldığını, hâlâ yaşadığını gösteriyor.
Sevgi ve saygılarımızla…
Yorumlar
Kalan Karakter: